Bütün mesele zengin olmak.Bütün insanlığın ortak paydası bu aslında.Ama bu ortak paydanın farklı bir noktası var.Neyin zenginliği?Zenginlik deyince okurlar ne geldi aklınıza para değil mi?İşte bütün yanlışlar burada başlıyor.
Malesef yıllardan beri dünya düzeni para üzerine kuruluyor.Parayla karnımız doyuyor.Parayla ticaret yapılıyor.Parayla gülüp, parayla ağlıyoruz.
Ya insanlık parayı azda olsa bir kenara itip insan olmayı,iyiliği,yardım etmeyi hayatının merkezine yerleştirse nasıl olur?Küçük şeylerden bile mutlu olmayı öğrensek?Yolda gördüğümüz dilencinin gözlerindeki umudu farketsek ya da küçük çocuğun dedesinin verdiği 50 kuruş ile bakkala hoplaya zıplaya giderken ki mutluluğunu alıp içimize yerleştirsek nasıl olur?Mutlu olmak için mutlulukla zengin olmak için illaki çocuk,yaşlı ya da fakir mi olmak lazım?
Kafamızı kaldırıp çevremize baksak.Sen sırtında çanta olan bisikletli genç neler düşünüyorsun?Ya sen yaşlı gür sakallı dede mutlu bir hayat yaşadın mı?Peki sen elinde ekmek olan amca hayallerin varmıydı gerçekleştirebildin mi?
Bırakın ne işiniz varsa bakın çevrenize hayat aslında hala güzel.Umut hala içimizde.Parada cebimizde ama olsun.Umutlu ve mutlu olduktan sonra onun bir önemi yok.Hayat hayallerle, sevgiyle, iyimserlikle, mutlulukla güzel.Para sadece teferruat.
29 Ağustos 2013 Perşembe
Öylesine
27 Ağustos 2013 Salı
19 Ağustos 2013 Pazartesi
16 Ağustos 2013 Cuma
Gezi Yazısı: Karacabey Longoz Ormanı-2
Şimdi geziden hemen sonra kaleme aldığım gezi yazımı sizlerle paylaşmak istiyorum.
11 Ağustos 2013 Başlangıç Saat-12:00
Sabah saat 11:30'da uyanmıştım.Bu benim için bir rekor aslında.Uykuyu pek sevmeyen ben, bu yaz günümün yarısı uyuyarak geçiriyordum.Hayıflanmamak elde değil.Elimi yüzümü yıkadıktan sonra kahvaltıya oturdum.Bir-iki bir şey atıştırdıktan sonra tabletime geçtim ve sosyal ağlarda(Facebook-Twitter-İnstagram ve Alkışlarlayaşıyorum) takılmaya başladım.En son alkışlarlayaşıyorum'da eklenen videolara bakarken bir video dikkatimi çekti.Bir Türk genci parasız pulsuz dünyayı geziyormuş.En iyisi bu videoyu buraya koyayım direk burdan izleyin.
İşte bu videoyu izledim ve dedim ki kendi kendime.Doğacıyım diyosun, evde boş boş oturmaktan başka yaptığın bir şey yok.Elbette amacım parasız dünyayı gezmek değil ama çevremde bolca olan ormanlar doğal güzellikler vs.yi gezip görmemek.En önemlisi de uzun süredir doğa yürüyüşü yapmamak benim adıma utanç verici bir durum.
Hemen annem ve babamın yanına gittim.Boğaza gidiyorum dediğimde ilk sözleri dağa kesinlikle çıkmıyorsun oldu.Zaten dağa çıkmayacaktım longoz ormanında dolaşıp piknik tarzı bir şey yapıp geri dönecektim.Yine itiraz ettiler ama beni fazlasıyla istekli görünce yollamak zorunda kaldılar.
Hemen aceleyle çantamı toparlamaya başladım.(Yağ, tuz, şeker, küçük tencere, çaydanlık, kitap, bir t-shirt, çakmak, 2 bıçak) o an aklıma gelen her şeyi aldım.Şapkayı önemliler listesinin en başına koydum.Geçen longoz ormanı gezisinde şapkasız olmam büyük bir faciaya dönüşmüştü.Başıma güneş geçti, başım dönmeye başladı ve haliyle de halsizlik baş gösterdi.Gezi benim için zehir olmuştu.
Çantamı toparladıktan sonra Boğaz minibüslerine binmek için yola koyuldum.Ama önce bakkaldan bir litre su ve çakmak aldım.Bu kısımlar gereksiz kısa kesicem.20 dakikada evden çıktım.Yol eziyetti benim için midem bulandı.Üstüne birde minibüste yakınımda bir ufaklık kustu , iyice midem bulanmıştı başlamıştı ama kusmadım :)
Boğaza varınca ilk işim buranın güzel havasını ciğerlerimin taaa en diplerine kadar çekmek oldu.Daha sonra Boğaz'da olduğunu bildiğim Serhan arkadaşımın yanına uğradım.Orada 30 dakikalık hoş sohbetin ardından yukarıda anlattığım gibi yemek mevzusunu hallettim.
İşte o uzun yol sonunda başlamıştı.İnsanlar giderek azaldı.
Yol yer yer öküzler ve her yere baktığınızda görebileceğiniz bok böcekleriyle dolu.2-3 kilometre yürüdükten sonra yanımda bir araba geçti, ailecek pikniğe gidiyor olmalılar.
Orman içlerine ilerledikçe sıklaşmaya başladı.Bazen sıklaşıyor bazen gayet açık ve düzlük yerlere çıkıyordum.Tam bu sırada bir kulübe gördüm ve beni çok mutlu etti.Bir insanın Boğaz'ın yaklaşık 2-3 kilometre uzağına bir kulübe yapması çok hoş bir şey benim için.Bunu yapan bana göre gayet zevkli biri.Video çekmeden duramadım.
Bunu kim yaptıysa şehirlerin gürültüsünden ve kirliliğinden kurtulmak istediği belli.Yoluma yer yer molalar vererek devam ettim.Yürüdüğüm zemin kumlu olduğu için insanı epey yoruyor.Biraz ilerde bir yol ayrımına geldim ve ben sağ tarafı seçtim.İşte tam bu sırada 10-15 metre ilerde bir kaplumbağa olduğunu gördüm.Bu beni nedense çok mutlu etti.
Videoya almayı da unutmadım.
Kaplumbağa'nın olduğu yerin hemen 100 metre ilerisinde bir mola verdim.Aslında nilüferlerle dolu sulak bir alanın tam yanında olduğumu o an farkettim.Suyu hızlıca yudumladım ve hemen sulak alanın karşı tarafına geçtim.Fotoğraf makinemi çıkarıp burada da birkaç foto çektim.
Fotoğraf çekerken keçilerin suya serinlemek için girdiğini gördüm.Sıcaktan bunalmışlar hayvancıklar.Onları iyi anlıyorum :) Keçi demişken yazının devamında göreceksiniz 2 kişi ateş yaktığım yerin yakınlarından geçerken bana keçilerini sormuştu.Bende hiç keçi görmediğimi söyledim.Şuan fotoğraflara baktığımda keçileri gördüğümü ve hatta fotoğraflarını çektiğimi fark ettim.Ama unutkanlık işte.Unutkanlık başa bela :S
Bu yoldan bakına bakına yürümeye devam ettim.Birkaç kulübe daha gördüm.Birkaç ahır gördüm.Hatta bir ahırdan bekçi köpeğinin bana ölümüne havlaması ödümü kopardı. :)
Uzunca bir ilerleyişin ardından kendime ateş yakacak, oturup tavuklarımı ve çayımı pişirecek güzel bir yer buldum.Aslında ben öyle sanmışım.Bir ağacın altında gölgelik nilüfer manzaralı bir yerdi.Çantamı keşif yapmak ve odun toplamak için ağacın altında fırlattım.Fırlatmam ile beraber en az 15 eşşek arısının beni sokmak için gelmesi bir oldu.Ani bir refleksle çantamı kaptığım gibi koşmaya başladım.Allahtan fark ettim yoksa çok kötü şeyler olabilirdi.Ben şuan doğadayım ve doğada doğada yaşayan canlıların kuralları geçerlidir.Hızlı koşmam sebebiyle nefes nefese kalmıştım.Nefesimi toplarlarken bir amcanın uzaklardan geldiğini fark ettim.Yakınlaşınca bana bir el selamı çaktı.Bende aynı şekilde karşılık verdim.Yanıma geldi selamlaştık ve muhabbete daldık.Kendisi M.Kemalpaşalıymış.Piknik için ailesiyle buraya gelmişler.Oda mangalı hazırlarlarken yürüyüşe çıkmış.İkide bir bana '' Ben senin yaşındayken biz buraya saz kırmaya gelirdik'' dedi.Çok sevecen ve babacan biri.Hele ayrılırken bana defalarca ''dikkat et, kendine iyi bak ve görüşürüz'' demesi çok hoşuma gitti.Bakın şuan fark ettim.İsmini dahi sormamıştım ama ismini bildiğim çoğu insandan daha yakın davrandı bana.Saygılar Babacan Amca lakabın bu olsun :)
Evet saat 15:30 olmuş artık kamp faaliyetlerine başlamalıydım.Kendime rahatça ateş yakabileceğim bir yer bulmak için tekrar arayışa giriştim ve buldumda.Çantamı attım ağacın dibine.Bu sefer uzun uzun arı aradım ama bulamadım.Bir ara bir sinek bana kısa süreli kalp krizi yaşattı ama olsun.
Dediğim gibi çantamı attım odun toplamaya başladım.Çayımı hazırladım.Eti soteledim.Sıra geldi ateşi yakmaya.Çakmağımı çıkardım.Çakmak?Sağ cebi kontrol sol cebi kontrol ha evet burda.Ama sadece çakmağın kabı elimde iç kısmını düşürmüşüm.Tekrar bir kontrol ettim ve yine yok.Bir ümit çantamda çakmak vardır diye yokladım ama malesef çantada da yok.Oturdum ağacın dibine sinirden çantama vuruyorum.Derken gözüme otların arasında sarı bir cisim takıldı.Bu benim çakmağımdı.Derin bir oh çektim ve ateşi yakmaya koyuldum.
Ateş bana güven verdi, huzur verdi.O an ateş benim en yakın arkadaşım oldu.
Evet ateşimi yaktım, yangın çıkarmamak için önlemler aldım.Ateş iyice alev alınca oturdum ağacın dibine sırtımı da ağaca verdim.Sağ elimin altındaki topladığım odunları, zamanı gelince birer birer ateşe atıyorum.Kuş cıvıltıları, yüzümü yalayan rüzgar, ateşin sıcaklığı her şey o an mükemmelinde ötesinde.Odunlar kor olunca, hemen ateşin dibine hazırlamış olduğum çaydanlığımı,onun yanına da küçük tenceremi koydum.Yağımı tencereye boca ettim.Tavukları da içine attım.Her şey mükemmel.
Evet ateşimi yaktım, yangın çıkarmamak için önlemler aldım.Ateş iyice alev alınca oturdum ağacın dibine sırtımı da ağaca verdim.Sağ elimin altındaki topladığım odunları, zamanı gelince birer birer ateşe atıyorum.Kuş cıvıltıları, yüzümü yalayan rüzgar, ateşin sıcaklığı her şey o an mükemmelinde ötesinde.Odunlar kor olunca, hemen ateşin dibine hazırlamış olduğum çaydanlığımı,onun yanına da küçük tenceremi koydum.Yağımı tencereye boca ettim.Tavukları da içine attım.Her şey mükemmel.
Sonra onları pişmeye bıraktım.Tam o an yakınlardan bir ses duydum.Bu ses çok açık bir şekilde bağıran insan sesiydi.Derken uzaklardan biri 60-65 yaşlarında kadın diğeri 20 yaşlarında erkeğin bana doğru geldiğini gördüm.Yanıma yaklaştılar selamlaştıktan sonra bana burda keçi görüp görmediğimi sordular.Yukarıda anlatmıştım bu olayı görmüştüm keçileri ama o an unutkanlıktan görmediğimi söyledim.Daha sonra teşekkür ettiler ve bir sohbete giriştik.Yaşlı teyze bana nereden geldiğimi sordu.Neden burada olduğumu sordu.Yaşımı sordu.En sonunda giderken Doğal yaşam ha?Bak şu işe bide yemek yaparmış dedi.Hep beraber gülüştük.
Daha sonra keçilerin olduğu yerin tam zıttına doğru gittiler.Ah Alper aklını ....... :)
Sonunda çay ve tavuklar oldu.Tavuğun içine tuzunu da attım güzelce karıştırdım.O salmış olduğu su ve tuz karışmıştı.Ekmeğimin kenarıyla bir güzel bandırıp yedim.Ben bu kadar lezzetli bir şey yememiştim hayatımda.İnsanın kendi yaptığı yemek gibisi yok.Bide çayımı getirdiğim kupaya döktüm.Sonrada videoyu çektim :D
Bunlarda fotoğraflar.
Yedim, içtim dinlendim ve artık gitme vakti geldi.Birde dönüş için video çektim.
Hızlıca toparlandım.Çantamı sırtladım.Ateşimi de iyice söndürdüm.Üstüne de kum attım.Daha da hayatta yanmaz :)Sonra başladım yürümeye hemen 10 dakika sonra bir topluluk gördüm ailecek piknik yapıyorlar.Yaklaştım yanlarına aslında pek sevmem insanları rahatsız etmeyi ama malesef tek yol oradan geçiyor.Yavaşça geçiyorum yanlarından bir bakayım dedim.Ailenin erkekleri ters ters bakıyorlar bana.Allah Allah dedim içimden yanlış bir şey mi yaptım derken elimdeki kocaman bıçağın açık olduğunu fark ettim.Olayı anlayınca biraz sırıttım ve bıçağı kapatıp cebime attım.
Longoz ormanına gitme fikri hep aklımdaydı.Hep kafamda kurgulardım nasıl gideceğim nasıl dönüceğim.Gidişim istediğim gibi oldu.Dönüşüm ise kumsaldan olacaktı.Bu fikirle gelmiştim buraya yapmadan da geri dönemem.10 dakikalık yolun ardından kumsala çıktım.
Epey bir yolumun olduğunun farkındaydım ama suyumun bitmesi ve kumda yürümenin zorluğu birleşince dönüş yolu benim için işkenceye dönüştü.En fazla 1 saatte yürüyeceğim yolu 1 saat 45 dakikada yürüdüm.Siz siz olun kumda yürümeyin.Önce zevkli gelmişti aslında.Bağıra bağıra şarkılar söyledim.Denizde taş sektirmeye çalıştım.Kuma yazılar yazdım.Ama sonra işkenceye dönüştü.
Birazda oturup dinlenmek gerek.Sahile kim koymuşsa bu koltuğu Allah ona gani gani mutluluk versin.
Boğaza vardığımda bitmiş haldeydim.Hemen Serhan arkadaşımın evlerinin yanına gittim.İlk istediğim şey su oldu.2 saattir susuz yürümekteydim.Kana kana içtim suyumu.Oturdum dinlendim.Karacabey'e dönüşün artık vakti gelmişti.Atladım minibüse koyuldum yola.....
Benim için güzel bir deneyim oldu.Yakın zamanda tekrarlamayı düşünüyorum.Blogta da yazılar devam edecek.Bu yazıyı baştan sona okuyup bana değer veren herkese teşekkürler.Fotoğrafları almak isterseniz facebook hesabımda mevcut.Tekrardan okuyan herkese teşekkürler.Saygılar.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)