25 Aralık 2013 Çarşamba

Zülfü Livaneli'in ''Kardeşimin Hikayesi'' adlı kitabından kısa bir alıntı

  ''Siz''diyor, ''insanlardan bu kadar kaçtığınıza, bu kadar... ne biliyim iğrendiğinize göre, kendinizi çok mu yüksek bir yerde görüyorsunuz?En temiz, en dürüst, en akıllı sizsiniz, kalan herkes ise aptal ve cahil öyle mi?''
   Gülüyorum.''İnsanların çoğunun aptal olduğu doğrudur'' diyorum.''Özellikle zenginler.Sen bu yaşta bunu fark edemiyor olabilirsin, çünkü haklı olarak varlıklı bir adamla evlenmek, çocuğunu kucağına almak, güzel bir araba ve ev istiyorsun.Ama benim gördüklerimi görebilsen...''
  ''Neymiş onlar?'' diye atılıyor.''Nedir göremediğim?''
  ''Zenginlik insana ait bir özellik değil'' diyorum.''Para insanın doğal bir parçası değil; kaybolabilir, çalınabilir, soyut bir kavram, birtakım sıfırlar... Zaten hayatta anlamlı olan değerler parayla sahip olunmayanlar.Kitap, çalışacak insan, eşya alabilirsin; ama bunlar bilginin dostluğun, paylaşma duygusunun yerini tutamaz.Oysa zengin aptallar paranın önemli olduğunu sanıyorlar, bu yüzden de servetlerinin kendilerine ruhsal bir ayrıcalık, özel bir mutluluk getirmesini bekliyorlar.Bu mümkün olmayınca, içleri de boş olduğu için can sıkıntısı başlıyor.Konuşacak bir şeyleri olmadığı için tavla, kağıt oyunu falan oynayarak tahammül edebiliyorlar bu hayata ve de birbirlerine.Veya işkolik oluyorlar, sanki kıtlık koşullarından kurtulmaları gerekiyormuş gibi işlere dalıyorlar.Onların yerinde olsam intihar ederdim.''
  ''Peki, sizin ayrıcalığınız ne?'' diye soruyor.
  ''Çok basit'' diyorum.''Okumak, sadece okumak.Okuyan insan, dünyanın aklına yaslar sırtını.O zenginlerin arkadaşları birkaç finansçı, üç beş holding yöneticisi.Üstelik içtenlikten her zaman şüphe duyulan ilişkiler içindeler.Oysa benim dostlarım dünyanın gelmiş geçmiş en akıllı ve en yaratıcı insanları: Aristoteles, Platon, İbn Rüşd, Faulkner, Homeros, Nietzsche, İbn Haldun... Bunları hangi maddiyatla tutabilirsin?''
  Tuhaf bir düşünce tarzım olduğunu söylüyor.Çok tuhaf bir insanmışım.Bu hafif saldırıyı, benim değil dünyanın tuhaf, hatta deli olduğunu söyleyerek savuşturmaya çalışıyorum.Ama benim gibi insanların zayıf yanının da her şeyi fark etmek olduğunu söylüyorum.Fazla bilmek mutsuzluk getiriyor.''Ne mutlu cehaletin koruyucu rahmi içinde bir cenin gibi büzülüp yatanlara'' diyorum.
  O akşam yan komşuya gelen konuklardan bu yüzden mi hoşlanmadığımı soruyor.
  ''Bir sürü nedenden'' diye yanıtlıyorum onu.''Bak bir örnek vereyim: Bunlar gösteriş severler değil mi?En pahalı araba, en büyük ev, en güzel giysi, en pahalı mücevherler... Değil mi?''
  ''Evet'' diyor sabırsızca, ''öyle.''
  ''Ama diyorum aynı zamanda da nazar değmesinden ödleri kopar.Hem gösteriş yapar hem de milletin gözü kalmasın diye kurban kesmek, kan akıtmak gibi pagan ayinlerine, nazar boncuğu takmaya, hatta kurşun döktürmeye kadar başvurmadıkları rezalet kalmaz.Bu kadar zahmet yerine biraz daha alçakgönüllü yaşasalar, biraz daha ucuz araba kullansalar, buna karşılık kafalarını zenginleştirseler olmaz mı?''

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder